Kendinizi ve işinizi anlatır mısınız?

Ben Emine Müge Öğütveren. 30 yaşındayım. Yüksek lisans mezunuyum. Bu mesleği yapmaya yaklaşık 11 sene önce babamın ihtiyacı olduğu için başladım.

Süreci bize anlatır mısınız?
Aslında çok küçük yaşta başladım. Babaannem burada yaşıyordu ve ben onun yanında kalıyordum. Fabrika yeni kurulmuştu. Gidip geliyordum. Burada küçük işler yapıyordum. Lise çağına geldiğimde artık hep buradaydım. Üniversitede iken artık 2010-2011 yıllarında babamın gerçekten ihtiyacı vardı. Üniversitedeyken de çalışmaya başladım. Böylelikle süre geldi. 2014 yılından beri de fiili olarak çalışıyorum.

Yeniden seçim şansınız olsa bugün yine bu işi yapma kararı alır mıydınız?
Bu çok zor, düşünmem gereken bir soru. Farklı bir meslek seçebilirdim belki ama ben her zaman hayatın insana bir şans tanıdığını düşünenlerdenim. Yani bir yol açıldığı zaman o yolu giderek, o yol benimmiş demeyi seven insanlardanım. Böyle olması gerekiyormuş böyle oldu. O yüzden en iyisi ne ise aslında bu işte. En iyisi ne olabiliyorsa ve benim elimden ne gelebiliyorsa onu yapmak her zaman benim için daha doğru oldu. O yüzden bu soruya net bir cevap veremeyeceğim.

Bu işi yapıyorum çünkü…

Çünkü bu işe alıştım. Bu iş benim mesleğim oldu. Bu işte çalışan kadınları gördükçe de motivasyonum çok daha fazla artıyor. Bu da beni daha çok harekete geçiriyor.

Ailede erkek kardeşiniz var mı? Yoksa eğer erkek kardeşiniz olsaydı bugün oldunuz pozisyonda olur muydunuz?
Erkek kardeşim yok. Olsaydı da aynı pozisyonda olurdum. Biz 4 kız kardeşiz ve ben en büyükleriyim. Babam hiçbir zaman kız erkek ayırımı yapmadı, erkek kardeşimiz olmadığı için bizi ötekileştirmedi. Hatta kız çocuklarına karşı aşırı bir hassasiyeti vardı. O yüzden erkek çocuk olsaydı ben yine bu durumda olurdum. Muhtemelen o bu durumda olmayabilirdi, farklı bir iş seçebilirdi.

Aile işinde babanızla birlikte çalışmanın zorluklarını ve kolaylıklarını aktarır mısınız?
Zorlukları şu; Birincisi sizinle profesyonel olarak çalışmak istiyor ama size başkasına kızamadığı şekilde kızabiliyor. Yani oradaki o dengeyi koruyamayabiliyor. Aynı şekilde siz de belki patronunuza ya da müdürünüze söyleyemeyeceğiniz şeyleri babanıza fevri bir şekilde söyleyebiliyorsunuz. Ama bu asla bizim baba kız ilişkimizi zedelemedi. Zedelememeli de aslında. Olumlu yanları ise şu; onu hem evde hem dışarıda izleyerek onun her türlü tecrübesini gözlemleme fırsatımız oluyor. Aslında gözlemleyerek siz ondan kendinize çok fazla şey katıyorsunuz. En büyük artıları bu oldu. Problem çözme yeteneği ve bu mükemmeliyetçiliğinden çok fazla şey aldım ben.

İş hayatınızda babanızla unutamadığınız, sizin için dönüm noktası olan bir anınız var mı?
Birkaç tane var aslında. Ama ilkini söyleyeyim; 2010 yılında ben yine yazın fabrikada çalışırken, henüz çok da bir şeyden anlamıyorken, yani çay getir, temizlik yap, gelene gidene bak safhalarındayken muhasebecimiz işten ayrılmak durumunda kaldı. Bana buradaki ihracatı sen yapacaksın dedi. Ben ne çek listesi hazırlamaktan, ne ihracat faturası kesmekten, ne gümrük işlerini halletmekten anlıyorum. Hiçbir tecrübem yoktu. “Tamam yapacağım bu işi.” dedim. Oturdum. Babam “Ama böyle yapılmaz ki” deyince gümrükçümüz bana çok destek olmuştu. 2010 senesinde ilk ihracatını yaptım ve ondan sonra kendime güvenim geldi O benim hayatımın dönüm noktalarındandı. Yani ilk sorumluluğumu, ilk önemli sorumluluğumu aldığım zaman 2010-2011 senesiydi.

İş hayatınızda babanızın desteği ve güveni sizce önemli mi? Etkileri neler?
Baba desteği bir noktada çok önemli. Aslında babanın desteğinden ziyade iş çevresi çok önemli. Yani hitap ettiği kitle çok önemli. Çünkü babanız siz başlarken, bu tarafta olduğu için onun hitap ettiği kesim daha fazla oluyor. Tecrübesi ve insanlara sağladığı güvenle insanlar gelip sizinle iş yapmak istiyor. Bu konuda desteğinin çok önemi olduğunu düşünüyorum. Bazı noktalarda düşünmüyorum. Çünkü insanlar işlerini iyi yaptığı sürece birinin desteğine özellikle kadınların birinin desteğine ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Çünkü siz farklı bir şey ortaya koyduğunuzda, farklı bir şey yaptığınızda mutlaka ön plana çıkıyorsunuz. Aynı işi yapan insanlar arasında sivrilecek bir şey bulduğunuz zaman size asi diyebilirler ya da aykırı diyebilirler. İşte o aykırılığı yakaladığımız zaman aslında destek de ortadan kalkmış oluyor diye düşünüyorum.

Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından sizce kız çocuklarının da erkek çocuklar gibi aile işlerinde yer almasının önemi nedir?
Ben bunu aile ya da farklı bir iş olarak düşünmüyorum. Çünkü kız çocuklarının kesinlikle ve kesinlikle okusun ya da okumasın o konuya girmeyeceğim. Ben bir yerde uzmanlaşmak diyeceğim. Çünkü artık günümüzde 2-3 üniversite mezunu insanlarda iş bulamıyor. Bu kendini geliştirme noktası bence. Her kız kendini geliştirmeli ve her kızın bir mesleği olmalı. Bu kuaförlük olabilir, mermercilik olabilir, doktorluk olabilir, organizasyon işi olabilir, muhabirlik olabilir. Bu tamamen insanın kendi geliştirmesiyle alakalı. Yani kızlar ekonomik özgülüğünü kazandığı sürece bence kimseye bağımlı olmayacaklar. Erkek-kız problemi de ortadan kalkmış olacak. Yani erkeklerin yaptığı iş ve kadınların yaptığı iş diye bir şey yok. Ben onları birbirinden üstün görmüyorum, eşit de görmüyorum aslında ama hepsinin aynı işleri yapabileceğini düşünüyorum.

Baba mesleğini devam ettirmek nasıl bir duygu?
İlk zamanlar çok zordu. “Neden okudun? Okumana gerek var mıydı? Zaten babanla çalışacaktın. Bunu biliyordun.” İnsanlar sürekli sizin motivasyonunuzu düşürmeye çalışıyorlar ve sizin aslında bunu isteyerek ya da istemeyerek yaptığınızla hiç ilgilenmiyorlar. Zamanla ben bunu aştım. Bana mutluluk keyif vermeye başladı. Çünkü kendimi sevdirdim. Kendim sevdim işi. Çok fazla çevre edindim ve kadın topluluğu da çok arttı. Bizim 12-13 tane kadın çalışma arkadaşımız var. Ben hepsi ile görüşüyorum. Çok sık olmasa da hep bir samimiyetimiz var. O yüzden keyifli bir duygu diyebilirim.

Hayata ve işinize dair babanızdan öğrendiniz üç prensip nedir?
Birincisi bir şeyi yapsanız da o şey asla iyi değildir. Daha iyisi mutlaka vardır prensibi. Yani önüne bir şey getiririm, başka biri de getirirse o mutlaka iyi olmuyor. Daha iyisini ister, mükemmeliyetçidir. Çok ayrıntıcıdır. Aslında ben bunu meslek hastalığı olarak görüyorum. Aslında ben de çok ayrıntıcıyım, takıntılıyım bu konuda. Yani işim konusunda çok takıntılıyım. Hep en iyisini olsun isterim. Bu benim babamdan aldığım bir düsturdur. Nezaket ve dürüstlük çok önemlidir. Nezaket olmadığı sürece hiçbir işte çalışmanın bir anlamı yok. Bazen bunu koruyamayabiliyoruz. O yüzden dürüstlük ve nezaket benim ondan öğrendiğim en büyük özelliklerden. Dürüstlük derken konuşurken ki dürüstlükten bahsetmiyorum. İş ahlakından bahsetmeye çalışıyorum aslında. Sizin borca sadık olmanız, insanlara karşı tavrınız, insanlar sizi ne kadar manipüle etmeye çalışsa da onlara karşı gösterdiğiniz sabır ve saygıyı kastediyorum.

Baba mesleğini devam ettirirken işinize katkı anlamında da ne tarz yenilikler yaptınız? Siz işe dâhil olduktan sonra neler değişti?
Yani mermercilik çok değişen bir meslek değil. Genelde tekdüze bir meslek. Mermercileri değiştiren, geliştiren aslında çalıştığımız iş arkadaşlarımızın da performansı. Çok fazla şey değişmedi. Sadece samimiyet biraz daha fazla oldu, arttı. Kadın gücü arttı. Mehmet Bey’in kızı var dediklerinde insanların işe girmesi ya da işte çalışması kolaylaşmış olabilir. Bunu başkalarına sormak lazım aslında. Çok fazla şey de değiştiremedik. Günümüz şartlarına da değiştiremedik aslında. Çünkü sanayide bunu yapmak oldukça zor.

İşle ilgili konularda nasıl kararlar alıyorsunuz? Babanızın kararları mı uygulanıyor? Yoksa işler ortak akılla mı yönetiliyor?
Babamın şöyle bir huyu var. Her şeyi sormaz. Eskiden soruyordu. Her şeyi sorar yine kendi bildiğini yapar. Ben de öyleyimdir. Her şeyi sorarım, yine kendi bildiğimi yaparım. Ama iş yerinde bu pek mümkün olmuyor. Ortak akılla yürümek gerekiyor. Çoğu noktalarda ortak akılla yönetiliyor. Beş-altı kişiden oluşan bir beyin takımımız var. Herkes birbirinin işini bilir ama kimse kimsenin işine karışmaz. Mesela ödeme yapılacaksa bu yapılacak ödemeler aşağı yukarı bellidir. Acil bir şey çıkmadığı sürece o yapılır. Öncelikle gidecek olan siparişler bellidir. Acil bir durum çıkmadığı sürece o sipariş önden çıkar. Bunu herkes bilir ama son karar mercii genelde babam oluyor. Tecrübesini ve kurduğu iş bağlantılarını arkaya atamam.

Kadın girişimcilerin piyasalarda, kamusal alanda ve ticari faaliyetlerde erkeklerle kıyasladığımızda yaşadıkları engel ya da zorluklar var mı? Varsa neler?
Kadınlar bence her alanda zorluk yaşıyor. En başta mermere bakacak olursak bir kadının taşıyabileceği güçle erkeğin taşıyacağı güç arasında oldukça fark var. Ama bu noktada farklılaşıyor. Mesela kadınlar daha farklı işler yapıyorlar, erkekler daha farklı işler yapıyorlar. Güce, sadece güce yönelik işler yapıyorlar. Kadınlar çok fazla problemle karşılaşıyorlar. Bunu biz de görüyoruz. Ama bence bu bizi daha çok motive ediyor çünkü hayat aslında işte bitmiyor. İşten sonra evde de devam ediyor. Eğer bebeğiniz ya da çocuğunuz varsa onunla gece boyu devam eden bir süreç bu. Sadece kafaya takmıyoruz sanırım. Arkaya atıyoruz gibi geliyor. Ve en önemli destek de aile. Kadınlar problem yaşarlar. herkes yaşar ama biz hassas olduğumuz için bunu mutlaka içimize atarız ya da üzülürüz buna. Erkekler bu konuda biraz daha rahat olabiliyorlar. O yüzden en büyük desteğin aile olduğunu düşünüyorum.

Kız babalarına ve ülkemiz kadınlarına iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Kimse annesine, babasına küsmesin kızmasın, kırılmasın, darılmasın. Çünkü her anne ve babanın evladını gerçekten sevdiğini ve sahiplendiğini düşünüyorum. Sadece aynı işte çalışıyorlarsa evlat bir kenara koyuluyor ve odaklandığınız şey sadece işini yaptığınız ya da çalıştığınız iş arkadaşlarınızın ailesi oluyor. Onların ihtiyaçları oluyor. Onun çocuğu hastaneye gidecekse, onu çocuğu okula gidecekse ya da onların ailesinde bir problem varsa ilk öncelik her zaman oluyor. Babamdan öğrendim düsturlardan biri de bu. Çalışanın mutlu değilse sen de mutlu olma, mesajı verdi bana her zaman. Yıllarca bunu öğrendim. Mesela biz de bayram paraları yattığı zamanı resmen bir bayram oluyor. Bayram bizim için çok mutlu geçiyor. Benim için de çok mutlu geçiyor. Eğer bayramdan önce avans ödenmediyse resmen terör estiriyor. Bayram boyunca bir terör oluyor. Mümkünse birbirimize hiç görmemeye çalışıyoruz evde. O yüzden benim en büyük tavsiyem ne olursa olsun babalarına kulak tıkayacakları zaman olsun ve asla güç birliği yapmaktan da korkmasınlar.

İşinizle ilgili en büyük hayaliniz nedir? Yaşadığınız bu topraklara katkı sağlamak için neler yapmayı planlıyorsunuz?
İşimle ilgili en büyük hayalim buranın uzun yıllarca burada kalabilmesi. Çünkü işletmeler genelde üç kuşağı görmüyor. Buraya sadece babam değil, ailemiz ve burada çalışan herkes çok fazla emek verdik. Çok şey atlattık. Her çalışan esnafın kafasından geçen şeyleri şu anda biliyorum. Aslında her esnaf benden sonrakine kalsın ister. Benim de amacım burada bir dikili ağacımızın olması. Her zaman burada olsun isterim. Burada bir iş yeri vardı yerine bu oldu denmesini kimse istemez. Hepsi devam ettirmek ister ve aynı kaliteyle, daha iyisini yapmak ister. Ama ben, mesela Çin pazarına hiç giremedik, ben oralara hiç gitmedim, çok istiyorum Asya’ya Çin’e o taraflara da ihracat yapmayı. Sadece Amerika ile ya da Avustralya, İngiltere ile sınırlı kalmasın. Adı duyulsun, bilinsin istiyorum. Fethiye denildiğinde benim de sadece Ölüdeniz-Faralya geliyor aklıma. Ama böyle bir kaç tane sanayi insanın da yerel olan yerlerde desteklenmesi gerekiyor. Umarım biz 60 yaşıma geldiğimde de konuşuyor oluruz.

Babanızdan aldığınız bu bayrağı kime devretmek istersiniz?
Babamdan henüz bayrak almadım. Beraber çalışıyoruz. Kime devrederim? Bilmiyorum. Oğlum buraya gelir mi onu da bilmiyorum. Yani şimdilik benimle idare edecekler. Bayrağı kim devralır bilmiyorum ama mutlaka bu işi seven insanlarla çalışmayı çok isterim.